26 Kasım 2014 Çarşamba

BEN ÇOK İYİ BİR ÖĞRETMEN OLDUM....


Bugün sabah bilgisayarımın başına oturduğumda sürpriz bir yazı ile karşılaştım... Ve gözlerim dolu dolu okudum... Sonra uzun bir süre kaldım öyle...ne diyeceğimi bilememekten değil, nasıl anlatacağımı bilememekten...

22 yıl oldu bu mesleğe başlayalı... ki o zamanlar daha ilk yıllar... ne yapacağımı nasıl yapacağımı bilmeden başladım aslında öğretmenliğe.. sonra çok sevdim ki öğrencilerimi, öğretmeyi, onlardaki gelişmeyi takip etmeyi, öğrendikleri ile ukalalık yapmalarını, beni izleyen gözlerini, kapılarda beklemelerini, şirinlik yapıp ilgi çekmeye çalışmalarını, "efendim canım" deyince gözlerinin içinin gülmesini, onları fark ettiğimi ve sevdiğimi hissettiklerinde beden dillerinde oluşan değişimi , ben çok sevdim bendeki onları, onlardaki beni... sonra daha bir asıldım branşıma, daha da iyi öğrenmek istedim, daha iyi anlatmanın yollarını aradım...  ve yine onlar sayesinde geliştirdim kendimi...
Onları sevmem için bir sürü neden vardı elbet ama en önemlisini acı bir olayla deneyimledim.

1995 yılının mart ayın da bir ramazan bayramının son günü yaşadım o acı olayı...Yıllarca kafamda tekrar tekrar yaşadığım, tekrar tekrar canlandırdığım, keşkeleri belkileri sorguladığım, duvarlarla konuştuğum günler hatta yıllar geçti üzerinden. Acısı hala yüreğimde...

Babasından gizlice araba çalıp çılgınlık yapan bir kaç gencin hız tutkusuna kurban gitti sevgili annem. Bir kaç saniyede oldu bitti her şey... Hızla gelen bir araba sonra havaya fırlayan ve yere çakılan annem, üstünden fırlayan ve etrafa dağılan mantosu çantası.. arabanın rengini bile fark edemeyen ve bir kenarda bakakalan ben.... yerde 25 metre fren izi... ve o anda bir anlık bile duraksama yaşamadan kaçan gençlerin  sonradan 60 la geliyorduk diye verdikleri ifade...  insanları arayıp defalarca " annemi kaybettik" demenin ağırlığı... ve def'in ile ilgili ilgilenilmesi gereken onlarca ayrıntı...

Sonra işe dönüş vakti geldi... aklımda taziye dileklerini almaya ve insanların sorularını cevaplamaya nasıl gücümün yeteceği ile ilgili onlarca soru ile girdim dersanenin kapısından.... Özellikle geciktim özellikle zil çalınca öğretmenler derse girince girdim ki içeri ilk karşılaşmanın etkisini azaltayım... Ama ya ders? Ya dersimin olduğu sınıf? Ya öğrencilerim? Sıralarında oturup bana bakacak onlarca göz.... Nasıl durabilecektim karşılarında ağlamadan ve nasıl anlatabilecektim o dersi....
Ve o sınıf ki dersanenin en haylaz en vurdum duymaz sınıfı... Öyle ki ders zili çaldığında bahçeden merdivenlerden toplarız öğrencileri...

Merdivenlere yöneldim. Allah allah ortada kimsecikler yok. Kata çıktım. Koridorlar boş... koridora yöneldim ne bir kişi ne bir ses...Herhalde dedim bu hafta da gelmeyeceğimi düşünüp gelmediler derse... Yinede sınıfa bakayım diyerek açtım kapıyı...
Gelmişlerdi... Hem de hepsi gelmişti... Ve hepsi sıralarında ve hepsi başları önlerinde bekliyorlardı... Kapıyı açtığım halde biri bile kaldırmadı kafasını... sanki bilirlermiş gibi, sanki biri içimdeki endişeleri onlara söylemiş gibi ... hiç birinin gözü değmedi gözüme... Sessizce söylediğim "günaydın "ı sesizce aldılar... Ve nerde kalmıştık diye başladığımda dersi her biri sessizce dersle ilgilendiler. En haylazı bile ( ki muhtemelen defteri bile yokken ) bir kağıt çıkarıp aldı notlarını....

O günü o anı hiç unutmadım canlar.... Ne günün o anın değerini ben çok iyi bildim canlar... Bana inanılmaz bir geçiş sağladınız. Bana inanılmaz bir güç verdiniz... Sonrasında öğrendim ki... vefatı öğrenince Kastamonu'ya gelmeye kalkanlar olmuş, Annem için hiç tanımadıkları biri için ... her gece Yasin okuyanlar olmuş...

Ben o günleri hiç unutmadım canlar... Üzerinden onca yıl geçti.. O öğrencilerim gitti, yerlerine başkaları geldi. İsimleri başkaydı, tipleri başkaydı belki.. Ama hep aynı şekilde baktılar... Aynı duyguyu verdiler,....
Ben o günleri hiç unutmadım canlar.... Sabahları kapımı açtığımda kapıma bırakılmış çiçekleri, her tenefüste isimsiz gönderilen çikolataları, sırf  dersaneye benimle yürümek için her sabah indiğim durakta beni bekleyenleri,  okulu asıp da dersaneye gelenleri,  akşam evime kadar eşlik etmek için yolunu değiştirenleri, 10 dakika geç gelsem derse meraklanıp bir şey mi oldu diye evime yoklamaya gidenleri, akşam daha kapıdan girer girmez çalan ve bitmeyen telefonları, telefona cevap vermediğim için gecenin bir yarısı kapımı çalanları, evde de bulamazsa hastaneleri gezip arayanları....

Ben o günleri hiç unutmadım canlar... Ben çok sevildim ve çok sevdim elbet canlar....  Ben iyi ki öğretmen oldum ...  Ben o zaman aşkın başka bir anlamını, sevgiyi iliklerime kadar hissetmeyi öğrendim canlar....

Ben çok iyi bir öğretmen oldum canlar. Çünkü benim öğretmenlerim çok iyi idi.
O öğretmenlerim öğrencilerim idi... Ben sadece onları izledim, dinledim gördüm ve öğrendim canlar...

Bu çiçekler tüm öğrencilerime...  Minnetle....Teşekkür ederim hepinize... Teşekkür ederim .... Teşekkür ederim her birinize..








18 Kasım 2014 Salı

ÇENEM AYIYO..



Sabah ben işe gitmek için yine evden çıkmaya çalışıyorum. Böcük de beni evden çıkartamaya...
- Anne son bi oyun onalım mı?
- Peki ama son bi oyun oynayalım kızım
Hemen fırladı. Odasından doktor setini getirdi. Gözlüklerini taktı, stetoskopunu boynuna taktı.
Çenene bakacağım dedi. Peki dedim. Çenemi dinledi :). Ağzını aç dedi. Açtım.Sonra:
- Hımm senin dişleyin iyi ama çenen ayıyor. İşe gitmemelisin. Yoksa daha çok ayıy...
!!!