5 Ağustos 2013 Pazartesi

BİR BÖCÜK HİKAYESİ...



Bugün böcüğün doğumgünü.. İkı yıl önce tam da bugün sabah 07:00 de merhaba dedi bize... Tam da beklenen günde ne geç ne erken...Çocukların doğum saatleri de onlarla ilgili fikir verir mi bilmem. Ama bu durum bizim böcüğe çok uygun. Şimdiye kadar olan hayatı da tam böyle hep kararında...

Ne az ne çoktur böcüğün tepkileri. Ne uzun bir kahkahası duyulmuştur bu güne kadar ne de uzun bir ağlaması... Ne gülmekten kendini kaybeder ne ağlamaktan.





Yemeklere hiç saldırmaz örneğin. Köfte patates kızartması hatta makarnaya göz ucuyla bakıp burun kıvırdığı çoktur. Hatta muhallebi sütlaç gibi şeyler yemeden büyüyen belki de tek çocuktur. Hatta ve hatta yakın zamana kadar tatlı olan nerdeyse hiç bir şeyi ağzına sürmeyen bir böcük... Buna çikolata da dahil. Çikolataya bakıp suratını buruşturan ve hem eliyle hem yüzüyle " ı ıhhhh " diyen kaç çocuk gördünüz ki? Ama hemen peşinden ıspanak görüp "munu munu enne munu" diye kucağınızda çırpınabilir. Sizin tüm çocukların bayılacağı şeylere burun kıvıran böcüğün ıspanağa bu aşırı tepkiyi vereceğini düşünememenizden kaynaklı bir "ne istiyor acaba dediğiniz saniyeler fazla sürmemelidir. Ve asla ama asla ıspanağı ağzını kocaman açarak yemesine aldanıp akşama tekrar önüne koymayı denemeyin. Alacağınız cevap bellidir. " ı ıh"....

Bir süreden beri yemek saatinden önce kucağımıza tırmanıp ocağın üzerindeki yemekleri tek tek göstermemizi ister. (tabi burda evimizde her akşam tencere tencere yemek yapılıyormuş anlamını çıkaranlara da ' Lütfen abartmayalım' uyarısında bulunmak isterim.)

Her neyse "munu, munu munu " der tek tek kapağını açtırır ya   bakar "ı ıh" der diğerine bakar ya da " munu munu " der. Ve anında harekete geçmeniz gerekir zira hemen fikir değiştirebilir. "ö tü " sünü alır ve "enne mama otu " der eğer yemek tahmin ettiği gibi ise yer. Ama onun istediği anda istediği şeyden vermeniz şarttı. Eğer o "us "isterken siz "aman şu kaşıktakini de vereyim sonra veririm" derseniz " ı ıh enne us us" diyerek ağzını kapatır, başını diğer yana çevirir. Siz, uyanıklık yapıp o başka yere bakarken vermeye kalkarsanız ya şöyle bir geri çekilip kaşığa bakar ne var diye (ki kandırılmaya hiç tahammülü yoktur) ya da hani nadir de olsa boş bulunup ağzını açmış dahi olsa 1- 2 saniyeye kalmadan dili onu uyarır ve anında çıkarır.

O dil öyle güzel işlevini yerine getirmektedir ki inanılmaz. Tavuk istediği sırada siz kaşığa o görmeden ( yani izni olmadan demektir bu) birazda pilav alayım derseniz ve yine o görmeden ağzına atıverdiyseniz saniyesinde hepsi dışarı çıkarılır. O "es" isterken "aman salatalıkla domates birlikte iyi gider" der ve çatala birlikte takmaya kalkarsanız muhteşem bir dudak hareketi ile çataldan sadece "es" alınır ve domatesi siz yemek zorunda kalırsınız.

Ne uçaklar ne trenler ne kuşlar bu konuda bize hiç yardımcı olamamıştır.

Tabi tüm bunlar nedeniyle yemek bizim evde ayrı bir kabusa neden olmaktadır.

Böcüğün yemek sorunu mu vardır ?

Hayırrrr.

Huysuz bir çocuk her şeyi yemiyor mu?

Hayırrrrrrrrr ..

Sadece bizim "acaba bugün ne pişirsem, böcük ne yemek istiyordur ?" sorunumuz var..

Şimdi siz bir restorana gittiğimizde neden böcüğü kucağım alıp yemekleri önceden görmek istediğimize anlam verebilirsiniz ve bu nedenle çok şanslısınız demeliyim. Zira bunu yaptığımız her restoranda elime menüyü verdikleri halde benim ısrarla kalkıp bakma isteğim garsonlar tarafından şaşkın, anlamsız bakan bakışlarla cevap buldu. Ve belki gıcık bir müşteri diye damgalandım belki işgüzarlıkla... belki de böcüğü şımarıklıkla suçladılar ya da beni okuma yazma bilmemekle...

Kendisine uzatılan şeyi ( ki bu yiyecek, oyuncak... ne olursa olsun denenmiş ve fark etmediği görülmüştür ) hemen eline almaya tenezül etmez böcük. Geriden bakar tipine sonra bize bakar ve karar verir. Ve eğer ilgisini ilk anda çekemedi iseniz şansınızı kaybettiniz demektir. Eğer ilgisini çekerse ellerini dirsekten kırıp iki yana açarak " enne lüttt "diyecek kadar da naziktir böcük..

Onun dağılan ilgisini tekrar uyandırabilecek olan, ya da olmadık bir şeye ilgisini çekmesini sağlayacak olan tek kişi ablası " ö dü " dür. Ö dü onun için çok şeydir, her şeydir. Hatta "atti" "ödü" dür, telefon çalsa "ö dü " dür. Alo yerine "ödü" denir...

Gerçi son zamanlarda "atti" konusu "paka"ya, "dü düt" de " aydede" ye gitmek oldu.

Akşam olunca caminin ışıkları yanmaya görsün evde pencereden pencere koşan böcüğün çığlıklarını duyarsınız.. " Enne eşşş, enne eşşş "

Hep tadındadır hep kıvamında hep olması gerektiği kadar... Ve asla abartısı olmadan. Bakmayın 2 yaşında olduğuna... Onda bir gurur bir gurur... Geç yürüdü sayılır. 15 aylık idi bağımsızlığa "adım" attığında. Aslında hepimiz biliyorduk ki eğer bize ve yardım etmemize izin verseydi çok daha önce başaracaktı bunu. Ama o hep kendi kendine denemeler yaptı. Diyelim ki odaya girdiğimizde kanapeden tutunarak kalkmaya çalıştığını gördük daha biz sevincimizi belli edemeden çöküverdi yere... Yani anlayacağınız aylarca  sevincimizi kursağımızda bıraktı hiç acımadan. Birazda "acaba yürümeyecek mi" endişesi ile bekledik durduk biz. Hatta biz ayakta iken dahi yakalasak " yanlış mı gördük acaba "dedirtecek kadar bir çabuklukla oturuverdi. Hadi deyip " dur dur" yapmaya çalışsak bacaklarını öyle bir bıraktı ki üzerinde dahi duramadı...

Bir böcük hikayemiz oluştu 2 yıldır. Aniden girdi aslında hayatımıza ve tüm aileye çoğu zaman " gerçekten doğdu ve gerçekten bizimle değil mi dedirtti. Bir o kadar sevimli bir o kadar şeker geldi bize hep.. Kahkaha atmasa da dakikalarca öyle güzel güler ki bazen ona bakmaktan ve gülümsemekten alamazsınız kendinizi..




Hani bazen alışveriş yapar ve çok beğendiğiniz bir kıyafet alırsınız .. Sonra bir bakarsınız ki sürekli onu giyiyorsunuz. Bakarsınız ki elinize hep o geliyor. Ve dersiniz ya " ben eskiden ne giyiyordum ki".. işte öyle bir şey çocukların ailedeki varlığı. Onlardan önce ne yapıyorduk bilemiyorum. Onlardan önce hayatımız var mıydı? Biz gerçekten bir aile miydik? Akşamlarımız nasıl geçerdi?

Önce Ödül'le anlam kazanmıştı hayatımız sonra da böcükle...

İyi ki doğdun böcük. İyi ki varsın.. hepimize ayrı farkındalıklar yarı güzellikler yaşatıyorsun. Ve teşekkürler Ödül. Sen olmasan böcük de olmazdı. Sen olmasan böcük de böcük olmazdı...

Ben dünyanın en şanslı annesiyim. 

En tatlı çocukları ben doğurdum. 
Tıpkı dünyanın diğer tüm anneleri gibi... :)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder