10 Aralık 2013 Salı

SEVGİLİ öĞRETMENİM...

Sevgili Öğretmenlerim lütfen okuyun.....
Ofise gelen öğrenci ve velilerden duyduklarım mesleğim adına beni üzüyor, şaşırtıyor. Bilinçli ya da bilinçsiz yapılan öğrenci ayrımlarının yarattığı krizi nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Sınıflarda ilk günlerde gözümüze kestirdiğimiz bir ya da bir kaç öğrenci dışındakileri yok saymak... Her olayda, her durumda "iyi" görülen öğrencileri öne çıkarmak, övmek, görevlendirmek, yetki vermek, diğerlerini ona göre kıyaslamak.... " Velilere dahi yansıtmak... Ve hatta veliye çocuğu, çocuğun yanında kötülemek, eleştirmek, yargılamak, beğenmemek... üzücü... Bazen ne söylediğimize bazen nasıl söylediğimize dikkat etmek gerekmez mi?
Öğretmen olduğum günden beri düşündüğüm ve uygulamaya çalıştığım şeydir " Bu çocuk benim çocuğum olabilir. Ve söyleyeceklerim benim çocuğum için söylense ben ne hissederim."
Lütfen siz de düşünün beğenmediğiniz o çocuk sizin çocuğunuz da olabilir. Ve bence en büyük şiddet, savunmasız olana yapılandır. Ve çok inançlı olanlar, olduklarını söyleyenler " en önemlisi kul hakkı" değil midir? Hele bu bir de çocuksa....



San Francisco Körfezi’ndeki bir okulda, okul müdürü üç öğretmeni çağırıp şöyle demiş:

“Siz üç öğretmen, sistemde en iyi ve en uzman kişiler olduğunuz için, doksan tane seçkin üstün zekalı öğrenciyi size vereceğiz.

Bu öğrencilerin gelecek yıl da hızlarını korumalarını sağlamanızı ve çok şey öğrenmelerini bekliyoruz.”

Üç öğretmen, öğrenciler ve öğrencilerin anne ve babası bunun çok iyi bir fikir olduğunu düşünmüşler.

O okul dönemi, hepsinin özellikle hoşuna gitmişti.

Okul bittiği zaman öğrenciler bütün San Francisco Körfezi’ndeki diğer öğrencilere göre yüzde 20–30 daha başarılıydı.

Yıl sonu geldiğinde müdür üç öğretmeni çağırıp onlara:

“Bir itirafta bulunmak istiyorum. En zeki öğrencilerin 90’ı sizde değildi.

Onlar ortalamanın biraz üstünde öğrencilerdi.

90 öğrenciyi sistemden tesadüfen seçtik.”

Öğretmenler, doğal olarak öğrencilerde görülen başarının kendi istisnai öğretme becerilerine bağlanması gerektiği sonucuna vardı.

“Bir itirafım daha var.” dedi müdür:

“Siz de en parlak öğretmenler değilsiniz.

İsimlerinizi bir şapkanın içine doldurduğum kâğıtların arasından rastgele seçtim.

SİZ İNANDIĞINIZ İÇİN BAŞARILI OLDUNUZ..

Bizler de çok başarılı öğretmenler olabiliriz. Eğer inanırsak... Bizim öğrencilerimiz, çocuklarımız da çok başarılı olabilir. Eğer inanırsak, inandırırsak....
Lütfen azıcık destek , azıcık inanç, azıcık olumlu cümle, azıcık adalet, azıcık eşitlik, azıcık sevgi, azıcık düşünce....


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder