TEVİTÖL Öğrencilerine
TEVİTÖL serisinin ikinci yazısında, bir sonraki yazıda ikinci yazıda sorduğum sorulara cevap bulmaya çalışacağımı belirtmiştim. Fakat bu yazıyı yazmadan önce TEVİTÖL öğrencilerine bir mesaj göndermeye karar verdim.
Sevgili TEVİTÖL Öğrencileri:
Kendinizi hiçbirinizin öngöremediği bir süreç içinde buldunuz. Eminim kafanızda birçok soru var ve geleceğiniz için kaygılısınız. Sizlere önerim, bu sürecin sizi esas odağınızdan koparmasına izin vermemeniz. Eğitimin her döneminde olduğu gibi şu anda da tek hedefiniz öğrenmek, yaşamın her döneminde olduğu gibi şu anda da tek hedefiniz kendinizi geliştirmek olmalı. Başkalarının aldığı veya alabileceği kararlar odağınızı dağıtmamalı. Kontrolünüz altında olmayan konuların moralinizi bozmasına izin vermemelisiniz. Neden mi? Vakıf ne karar alırsa alsın, okul nasıl yeniden organize edilirse edilsin, iş sizlerde bitecek. “Üniversite Seçerken” kitabımda uzun uzun yazmıştım: öğrencinin seçtiği okul veya program sanıldığı kadar önemli değildir: Kendi öğrenme programını hazırlayıp uygulayacak olan öğrencidir. Öğrencinin kendi eğitiminin inisiyatifini alması gerekmektedir. Kanımca bu her dönemde kısmen geçerli idi; bilgiye ulaşımın iyice demokratikleştiği, içeriğe ulaşımın önündeki tüm engellerin kalktığı çağımızda, tam doğru hale geldi.
Gençler, 18. yüzyılda Prusya’da geliştirilen, sonra da 1900’lü yılların başlarında ABD’de yaygınlaştırılan kitle eğitim sistemi iflas etti. Bu eğitim sisteminin amacı endüstriyel ekonomiye işçi yetiştirmek idi. Hedeflenen beceriler ise: Emirlere uymak, zamanını yönetebilmek, rutin işleri yapabilmek ve temel okuryazarlık idi. Öğretmenden öğrenciye içerik nakli modeli ile kurgulanmış olan okul sistemi, tam bir “üretim hattı” gibi düşünülmüştü. Endüstri devrimini bilişim devrimi takip etti ama endüstriyel eğitim modeli pek değişmedi. Ardından akıllı yaratıcıların gerekli hale geldiği Endüstri 4.0’ı konuşmaya başladık ama okullar hala 150 yıl önce kurgulanan temel modeli sürdürdüler. Eğitim yöneticileri, zamanı çoktan geçmiş olan geleceğe insan hazırlama sürecini farklı şekillerde modifiye ederek yeniden işe yarar hale getirmeye çalıştılarsa da kanımca bu sistemin artık toptan değişmesi gerek.
Geçenlerde katıldığım bir Hackaton, bu konudaki görüşlerimi pekiştirdi. Bu etkinlikte öğrencilere bir problem verildi; öğrenciler kendi takımlarını kurdular, problemi nasıl çözeceklerine karar verdiler, çalışma planı yaptılar ve 24 saat boyunca çalıştılar. Bu sürenin sonunda ortaya çıkan sonuçlar son derece etkileyici idi. Neden mi? Öğrencilere sadece ne istenildiği söylenmiş; nasıl yapacakları, kiminle yapacakları ve ne zaman yapacakları öğrencilere bırakılmıştı. Resimde içerik nakli yapan bir öğretmen yoktu ama grupların arasında dolaşıp öğrencilerin sorularına cevap vermeye çalışan mentorlar vardı. Öğrenciler kendi seçtikleri açık kaynaklara ulaşarak, problemin istedikleri parçası için istedikleri dilde kod yazarak analiz yaptılar. Bu 24 saat içinde inanılmaz yol aldılar. Öğretmenin sınıfta ders anlatması ile kıyaslanamayacak bir öğrenme süreci izledim. Tabii bu konuda tek deneyimim bu değildi. Alberta Üniversitesi’nde ders verirken öğrencilerin en çok, benim hiç ders anlatmadığım proje dersinde öğrendiği dikkatimi çekmişti. Bu gözlemler sadece benimle kısıtlı da değil. Proje dersi veren veya hackatonlarda bulunan her öğretim üyesinin gözlemleri de benzer. Hatta Fransa’daki Ecole 42 bu prensipler ile çalışıyor: Bu üniversitede öğretmen ve müfredat yok, her hafta öğrencilere yeni bir proje veriliyor ve öğrenciler kendi oluşturdukları gruplar ile proje üzerinde çalışıyorlar. Ücretsiz olan bu üniversiteye girmek Harvard’a girmekten daha zor.
Kanımca yakın bir gelecekte eğitim ciddi bir dönüşüm geçirecek ve öğrenci odaklı; proje ve deneyim bazlı; takım çalışmasını öne çıkarıp, öğretmeni deneyim tasarlayıcısı ve kaynak olarak konumlandıran yeni bir modele geçilecek. Siz bunu hemen deneyimleyebilirsiniz, ki dünyada birçok öğrenci zaten (deklare etmeden) deneyimlemeye başladı bile.
Bakın, dünyanın hiçbir okulu mükemmel değildir (kendi anketinizi yapabilirsiniz). Öte yandan, kim ne derse desin her okuldan son derece başarılı öğrenciler de çıkabilir. Şu anda TEVİTÖL’de olanları bir sorun veya engel olarak görmek yerine bir fırsat olarak görmenizi öneriyorum. Hepiniz seçilmiş öğrencilersiniz. Üstün başarı potansiyeline sahipsiniz. Öğrenmek için zamanı geçmiş bir eğitim modeline ihtiyacınız yok. Üçer, dörder kişilik gruplar oluşturun ve kendi kendinize öğrenin. Kaynaklar (Coursera, EdX, Udacity, Udemy, Wikipedia, binlerce dijital dergi ve kitap, vs.) parmaklarınızın ucunda. Şu anda bir kriz yaşadığınızı düşünseniz de, hiç şüphem yok ki hem vakfınız hem de okulunuz size ellerinden gelen kaynakların en iyisini verecek ve aileleriniz hep arkanızda olacak. Ama esas önemli olan bu kaynaklar değil, sizin kendi yöneteceğiniz öğrenme süreciniz. Çok büyük bir şansınız var: etrafınızdaki arkadaşlarınız. Kenetlenin ve kendi yolunuzu çizin. Hedefiniz sanat olabilir, müzik olabilir, bilim olabilir, spor olabilir, teknoloji olabilir. Seçtiğiniz yolda devam edin. Günlük olayların dikkatinizi dağıtmasına, vaktinizi boşa geçirmesine izin vermeyin: Geri getiremeyeceğiniz tek şey zamandır.
Onlarca TEVİTÖL öğrencisi ile görüştüm. Hemen hepsinin öğrenme sürecindeki baş aktörün kendileri olduğunu, en önemli destekçilerinin de arkadaşları olduğunu biliyorum. Biz öğretmenler pek kabul etmek istemesek de potansiyeli yüksek öğrencilerin bizlere pek fazla ihtiyacı yok. Çok parlak bir öğrenci ile karşılaştığımda, bazen aklımdan geçen şu oluyor: “Bu çocuğa ne kadar faydam olabileceğini bilmiyorum, umarım zarar vermem. Benden ne almak istediğine o karar versin, ben de elimden geleni yapayım”.
Başarılı ve mutlu olmak tümüyle sizin elinizde. Bugünlerde yaşadığınız olayların sizin başarınıza olumsuz bir etkisi olmayacağına eminim. Hatta bu olayların sizleri daha güçlü ve dirençli yapacağını, özgüveninizi artıracağını düşünüyorum. Yeter ki sizler kendinize benim sizlere güvendiğim kadar güvenin, arkadaşlarınıza yaslanın ve öğrenme yolculuğuna tüm heves ve iştahınız ile devam edin. Bu süreçte (ben dahil) büyüklere de pek kulak vermeyin. Her kafadan bir ses çıkabilir. Kulaklarınızı tıkayın, hedefe kilitlenin ve yola devam edin. Sizin başarılı olmanız için bu günlerde havalarda uçuşan sözcükler (IB, STEM, AP, LYS, vs.) sadece birer aracı temsil ediyorlar. Hiçbirisi ne gerekli ne de yeterli. Hepsini üst üste koysanız da işe yaramayabilir, hiçbirisi olmadan da başarılı olunabilir. Başarının anahtarı, akademik yıl açılış konuşmasında da belirttiğim gibi ne zeka, ne deneyim, ne de ilişkiler. Başarı ile ilişkisi bilimsel olarak kanıtlanabilen tek değişken benim “kasıtlı talim” olarak tercüme ettiğim “deliberate practice” ya da amiyane tabiri ile çok çalışmak. Tabii heves, merak ve azim çok çalışmayı etkin kılan faktörler.
Bırakın büyükler tartışsın. Siz işinize bakın. Öğretmenlerinizin yol göstericiliğinde, arkadaşlarınız ile birlikte tasarladığınız öğrenme deneyimlerine odaklanın. Sınıf arkadaşlarınız dışında birileri ile konuşmak isterseniz, sizi en iyi anlayacak olanların TEVİTÖL mezunları olduğunu bilin—eminim sizlere destek vermek isteyeceklerdir. Gelecek sizin gençler! Mezuniyet töreninizde (veya daha önce) görüşmek üzere.
Erhan Erkut, 15 Nisan 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder