18 Nisan 2018 Çarşamba

TEVİTÖL'DE NELER OLUYOR?

TEVİTÖL 1: Türkiye’nin En İyi Lisesi
Geçenlerde TEVİTÖL (Türk Eğitim Vakfı – İnanç Türkeş Özel Lisesi) ile ilgili bir haber gözüme çarptı.  İster istemez, kafamda Özyeğin Üniversitesi’nin kuruluş dönemi canlandı.
Kurucu Rektörlük görevine 1 Ocak 2008’de başlamıştım.  Hüsnü Bey, üniversitenin o yıl öğrenci almasını çok istiyordu.  Anlayabildiğim kadarıyla üniversite projesi kafasında uzun zamandan beri varmış, daha fazla gecikmek istemiyordu.  Bir yıl geciktirmeye ikna edemeyince, üniversiteyi tek fakülte ve program ile açmaya ikna etmeye çalışmış ve başarmıştım.  Birkaç ay içinde yapılacak dünya kadar iş vardı: işletme program başvurusunu hazırlayıp YOK’e göndermek, öğretim üyesi almak, iskelet idari kadroyu oluşturmak, hazırlık okulunu kurmak, bir bina kiralayıp düzenlemek, iletişim stratejisi belirlemek…  Üniversite işinde olanlar bilirler, tercih dönemi Temmuz ayında olsa da, tanıtım tüm yıl boyunca yapılır ve tanıtım için en verimli aylar Eylül-Ocak arasındaki aylardır.  İkinci dönemde tanıtım yapmak oldukça zordur.  Ayrıca, zaten sınav ve dershane derdine düşmüş olan 12. sınıflara tanıtım yapmak neredeyse imkansızdır ve tanıtımı genelde bir sene sonrası için 11. sınıflara yaparsınız.  Ama bizim böyle bir lüksümüz yoktu.  Okulu Ocak’ta sıfırdan başlayıp Eylül’de açmak durumunda idik.  Liselerde tanıtım yapabilecek duruma ancak Nisan ayında gelebilmiştik, fakat hiçbir lise Nisan ayında adı sanı duyulmamış bir okulun 12. Sınıf öğrencilerine tanıtım toplantısı yapmasını kabul etmiyordu.  “Öğrencileri getiremeyiz” diyorlardı.  Aslında öğrencileri okulda bile değildi tabii.  Hiçbir lisede tanıtım yapmadan tercih dönemine girecektik.  Belki de en önemlisi çiçeği burnundaki rektöre hiç bir lisede konuşma fırsatı veremeyecektik.  Kaderimize razı olmuş iken birden bir haber geldi: TEVİTÖL öğrencileri dersanede değil, okullarında idiler ve müdürleri Azmi Özkardeş bizi tanıtıma davet etmişti.  Minik bir bayram yaşadıktan sonra öğrenci işleri direktörüm İlknur İkiz ve kurumsal iletişim direktörüm Elvan Omay ile yollara düştük.  İlknur ve Elvan’ın gerginliği yüzlerinden okunuyor idi: bakalım bu rektör bu işin altından kalkabilecek miydi?  Üstüne üstlük ilk deneyim üstün zekalı öğrencilerin karşısında olacaktı…
O günü unutamam.  20 yıldır Kanada’da, 3 yıldır da Bilkent’te ders verdiğim için sahneye yabancı değildim.  Ama yeni kurulan bir üniversitenin ilk tanıtımını yapacaktım.  Farklı bir yol denedim.  Şunu yapacağız, bunu yapacağız diye nutuk atmak yerine topu öğrencilere attım: yeni bir üniversite kuruyor olsaydınız, nasıl bir üniversite kurardınız?  Öğrenciler pek şaşırmadı, çünkü interaktif eğitime, derste konuşmaya alışık idiler.  Çekingen başladılar: Eğitim dili İngilizce olmalı, yurt dışı bağlantıları olmalı, öğrenci klüplerine önem verilmeli… Sonra biraz daha derine daldılar: Stajlar desteklenmeli, seçmeli derslerin sayısı çok olmalı, özgür bir öğrenme ortamı olmalı ve herkes düşündüğünü söyleyebilmeli… Sonra iyice açıldılar: Farklı kariyer patikaları (profesyonel, araştırmacı, girişimci) desteklenmeli, kuluçka merkezi olmalı, hocaların doktoraları yurt dışından olmalı ve mesleki deneyimleri olmalı, aktif öğrenme metotları desteklenmeli, yüksek burs oranı ile erişilebilir olmalı, üniversite sınavı dışında da burs olanakları olmalı…  Sakince dinleyip not alıyordum.  En sonunda birisi çıktı ve kampüsü bir kampüs mimarının tasarlaması gerektiğini söyledi -kendi kampüslerini RMJM’in tasarladığını biliyorlardı.  Tüm önerileri aldıktan sonra, öğrencilere döndüm ve onlara sordum: “Hepsini yapıyoruz.  Geliyor musunuz?”  Uzunca bir sessizlik oldu.  Şaka yaptığımı sandılar.  Sonra onlara Özyeğin Üniversite’nin kuruluş sürecini anlattım, yüzlerce paydaş ile görüşülmüştü (işverenler, akademisyenler, öğrenciler).  Önerdikleri şeylerin neredeyse tümü üniversitenin tasarımında mevcut idi çünkü üniversite zaten benzer bir süreç ile tasarlanmıştı.  Başta beni epey şüphe ile dinleyen öğrenci kitlesinin tüm dikkatini toplamıştım.  Seansın geri kalanı bu hedeflere nasıl ulaşabileceğimizin tartışması ile geçti.  Bu kadar donanımlı, bilgili, özgüvenli bir liseli öğrenci grubu ile hiç karşılaşmamıştım; o seanstan sonra da pek karşılaşmadım.
Sunum bittiğinde, İlknur ile Elvan’a göz attım: ikisi de gülümsüyordu.  Demek ki, çaylak rektör bu işi becermişti ve üniversitenin tanıtımını yapma konusunda onların güvenini kazanmıştı.  Hiç unutmuyorum, sunumdan sonra bir öğrenci “Hocam tasarımı çok beğendim ama işletme okumayı düşünmediğim için size gelmeyeceğim” dedi.  Fakat iki öğrenci sunum sonrası benimle konuşmak istedi.  Melis Kesgin ve Ece Başkesen, Özyeğin Üniversitesi adayı olarak birebir görüştüğüm ilk iki öğrenci idi.  İkisi ile biraz daha sohbet edip TEVİTÖL’den ayrıldık.
Tercih döneminde elimizden geleni yaptık, ve ülke şartlarına kıyasla çılgınca yüksek bir kontenjan ile (210) açtığımız işletme programını yüksek burs stratejisinin de yardımı ile doldurmayı başardık.  Üniversiteye giren öğrenci listesinde Melis ile Ece’nin isimlerini görünce nasıl sevindiğimi anlatamam.  Rahatlıkla öngörebildiğim üzere, Melis ile Ece çiçeği burnunda okulumuzun en başarılı öğrencilerinden oldular ve 2012’deki ilk mezun grubumuzun içinde idiler.  İkisi de son derece başarılı bir iş arama dönemi geçirdiler.  Ece (http://gsb.ozyegin.edu.tr/en/Mezunlarimiz/All/2012-Bahar/Ece-baskesen) Deloitte Danışmanlık tarafından o sene ise alınan iki kişiden birisi oldu.  Bir süre danışmanlık yaptıktan sonra Ece, İş Yatırım’a geçti ve geçtiğimiz yıl finans yüksek lisansı için İngiltere’ye gitti.  Melis ise (http://gsb.ozyegin.edu.tr/en/Mezunlarimiz/All/2012-Bahar/Melis-Kesgin) stajları sırasında büyük bir şirkette çalışmak istemediğine karar verdi ve İNFÖTRON’a girip basamakları hızlı bir şekilde tırmanmaya başladı.
Bu iki öğrencinin derslerdeki başarısını görünce, daha fazla TEVİTÖL mezununu üniversiteye çekebilmek için mütevelli heyetini TEVİTÖL mezunlarına özel bir burs vermeye ikna ettim.  2009-2013 arasında çok sayıda TEVİTÖL mezununu Özyeğin Üniversitesi’ne katmayı başardık.  Bu öğrenciler hem çok zorlu bir seçim sürecinden geçtikleri için hem de çok iyi bir eğitim aldıkları için üniversiteye hazır geliyor ve zamanlarının önemli bir kısmını ders dışı aktivitelere ayırdıkları halde son derece başarılı oluyorlardı.  Örneğin Mehmet Can Yıldırım, mühendislik programını son derece başarılı bir şekilde bitirmekle kalmadı, yurt dışındaki robot yarışmalarına da katıldı, ASME’nin Avrupa ve Kuzey Asya grubunun başkanı seçildi ve şu anda üniversitede yüksek lisans yapıyor.
TEVİTÖL  ile ilişkim oranın mezunlarını üniversiteme kazandırmaya çalışmak ile kısıtlı kalmadı.  2010 yılında Azmi Hoca’nın daveti ile TEVİTÖL’ün öğrenci seçme sürecinin bir parçası olan yaz okulunda Excel eğitimi verdim.  TEVİTÖL’e girmeye çalışan ortaokul öğrencilerinin kapasitesi ne kadar yüksek bir grup olduğunu orada gözlemleme fırsatı buldum.  Üniversite öğrencilerinden daha hızlı öğrenmekle kalmıyor sürekli sorular soruyor, bir adım öteye gitmeye çalışıyorlardı.  Tüm öğrencilerin böyle olduğu bir dünyayı hayal edip mutlu bir öğleden sonra geçirdim.  Azmi Hoca, beni aynı yıl 13 Eylül 2010’da TEVİTÖL’ün açılış dersi için davet ettiğinde çok mutlu olmuştum.  Epey uğraşıp güzel bir ders hazırladım çünkü öğrencilerin beni dikkatle dinleyeceğini ve ders üzerine düşüneceklerini biliyordum.
2017 yılında, bu sefer yeni müdür Tekin Baransel beni yine ilk derse davet ettiğinde epey heyecanlandım.  TEVİTÖL’ün müdürü değişmişti, benim çalıştığım üniversite değişmişti ama ben 7 yıl sonra tekrar TEVİTÖL’de “ilk ders” verecektim.  Yine epey uğraşıp güzel bir sunum hazırladım ve 6 Eylül 2017’de TEVİTÖL’ün yeni kongre merkezinde öğrencilerin karşısına çıktım.  Kollarıma yaptırdığım (kızlarımın isimlerini taşıyan) dövmeler tam iyileşmemiş idi ve sunum sırasında üniversiteye yeni başlamış olan kızlarımın hikayelerini anlattım.  Öğrenciler epey memnun kalmış olmalı ki, geçen ay yaptıkları kariyer günlerine beni tekrar davet ettiler ve düzenledikleri sosyal bilimler kongresinde de konuşmamı istediler.
Kanımca, TEVİTOL Türkiye’nin en iyi lisesidir.  Bunu birçok ortamda defalarca dile getirdim.  Bu çok özel okulu 1993’de kurmuş olan Sezai Türkeş’e ve 2001 yılında devralmış olan Türk Eğitim Vakfı’na defalarca teşekkür ettim.  Kendi sitelerinde de yer aldığı üzere (http://www.tevitol.k12.tr/), TEVİTÖL “Ülkemizde üstün zekalı ve özel yetenekli çocuklara, ihtiyaç duydukları özel eğitimi lise düzeyinde karma ve yatılı olarak veren tek kurum”dur.  Fakat geçen gün beni çok rahatsız eden bir haber okudum: http://www.hurriyet.com.tr/egitim/25-yillik-TEVİTÖL de-köklü-değişim-40796133.  Söylentilere göre TEVİTOL’de 3 önemli değişiklik yapılıyor: öğrenci alımı için özel bir sınav yapılmayacak, İngilizce hazırlık sınıfı kaldırılıyor ve İB eğitimine son veriliyor.  Haberi okuyunca Türkiye’nin en iyi lisesi olduğunu düşündüğüm okulun sıradanlaştırıldığı kaygısına kapıldım ve bir “vatandaş gazeteci” olarak konunun takipçisi olmaya karar verdim.  Bulgularımı ve kaygılarımı ilerleyen günlerde buradan blog okuyucularım ile paylaşacağım.
Erhan Erkut, 9 Nisan 2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder