Üstümde biri oturuyor sanki yüzlerce kilo ağırlığında... İçimde bir mengene... Sıkışıyorum çok sıkışıyorum..
Ses tellerimi kesti biri sanki. Haykırmak istiyorum. Susuyorum...
Gözlerim... gözlerim neden bu kadar ağır... Çok yakınım olan birini kaybetmiş ya da sevgilimden ayrılmış gibiyim. Tüm gece aralıksız ağlamışım ve sanki şişmiş gözlerim...
"Bu adalet denen şey pek de adil bir şey değilmiş. "
Çok çok yıllar önce de çok çok düşünmüştüm bu durumu.
Bir trafik kazasıydı.... Babasından arabayı çalıp arkadaşlarıyla biraz içelim eğlenelim ee biraz da hız yapalım hevesinde olan bir delikanlı, bayram gezmesine çıkan annem ve şehre henüz bir kaç saat önce gelen ben başkahramanlar. Bol aksiyonlu bir film gibi. Gerçi annem anlayacağınız gibi filmde pek etkin olamadı. Bir filmin başında göründü ve sonra sonsuza kadar kayboldu. Çarpmanın etkisiyle havaya fırladı önce. Öyle ki aksiyon vardı ki annem bir yana üstündeki manto bir yana savrulmuştu... Tüm bunlar saniyeler içinde yaşanırken delikanlı bir an bile tereddüt etmeyip aynı hızla yoluna gitti. Hani nasıl denir uçarak kaçtı.. Bu sırada kafamı kaldırmama rağmen arabanın bırakın plakasını, rengini bile seçememiştim. O hızla gözden kaybolurken geride yere şiddetle çarpan ve anında hayatını kaybeden annem, çok sonra metrelerce öteden insanların bize bulup getireceği parçalanmış manto ve dağılmış çanta, ne olduğunu anlayamayan ve gerçekten donan ben ve bir de 25 metre fren izi kalakalmıştık...
Film şaşırtıcı sahnelerle devam etti. Mesela olay böyle yaşanmasına rağmen daha sonra delikanlı aynı gece teslim oldu. İnanılır gibi değildi. " Pişman olmuş!!!." (bu pişmanlığın mahkemeden ona yol su köprü olarak geri döneceği de sanırım kulağına fısıldanmıştı ) Oysa o anda "bir an bile tereddüt etmediğine" şahittim. Mahkeme 20 gün sonra yapıldı bilin bakalım ne oldu? Pişmandı. O kadar pişmandı ki mahkemeyi beklerken bile gözümüzün içine fütursuzca bakıyordu. Etrafındakilerle gülerek konuşuyordu. Sözle ya da hareketle hiç bir saldırganlık göstermediğimiz halde ne aileden ne kendinden bir özür, bir af isteği, bir üzüntü ifadesi mimiği göremedik, duyamadık. Herhalde pişmanlıktandı bu durum!!!
Sonra bir şey daha anladık meğer kazalardan sonra yapılan mahkemenin aciliyetinin tek nedeni sürücüye özgürlüğünü vermekmiş... Serbest bırakıldı...
Film böyle sürdü gitti yıllarca... Sadece bir tanık dinlenen duruşmalar, tanık gelmediği için bilmem kaçıncı ayın kaçıncı gününe yapılan ertelemeler, adli tatiller.... Sonunda delikanlının iddiası yani hızının 80 olduğu kabul gördü. (25 metre fren izinin bu hızla nasıl olduğu bir türlü açıklanamamış olsa da ...) Olay anında 3 / 8 annem, 5 / 8 delikanlı kusurlu şeklinde tutulan rapor tam tersine dönüştürülerek ve kaza bambaşka bir şekilde yaşanmış hale getirilerek dava sonuçlandı. Delikanlı çok çok ağır bir para cezasına ( hemen o anda ödenebilecek kadar ağır!!!) çarptırıldı ve aldığı bir kaç aylık hükümde paraya çevrildi.... Dava kapandı.
Dün yaşananlar bana kendimi kötü hissettirdi. "Mahkeme izin verirse ve izin verildiği ölçüde konuşabiliyorsunuz. " Ne demek bilirim. " Olayın başka boyuta gittiğini görüyor ama bir şey yapamıyorsunuz." Bilirim. Bir şekilde siz mahkemenin hoşuna gitmeyen karşı taraf hoşlanılan olabiliyor bilemiyorsunuz neden? Siz kendinizi de parçalasanız da anlatmak için, kulaklar sağır oluyor, gözler kör.... anlatamıyorsunuz... Çaresizce çırpınıyorsunuz çırpınıyorsunuz. Sonunda kabulleniyorsunuz...
Ama ama ama !!!
Bir yerde yanlışlık yapıyoruz sanki... Sonra o yanlışla başka yanlışlara sürükleniyoruz sanki...
Üstümde biri oturuyor sanki yüzlerce kilo... İçimde bir mengene... Sıkışıyorum çok sıkışıyorum..
Ses tellerimi kesti biri sanki... Haykırmak istiyorum... Susuyorum...
Evet "Bu adalet denen şey pek de adil bir şey değilmiş. " Ne demek ben biliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder