24 Ağustos 2013 Cumartesi

NASIL OKUMA YAZMA ÖĞRENDİM!

Aslında hani nerdeyse öğrenemeyecektim.!!!

İlkokula başladığımda 5,5 yaşımdaydım ( mışım ). Aslında başladım da sayılmaz ya. Babam köyün ilkokul öğretmeniydi. Ben de muhtemelen ağbim ve ablamın peşine takılıp gidiyorken kendimi okulda buluverdim.
Bir süre sonra babam kalp krizi geçirmiş.  (Zira ben hatırlamıyorum ama sonrasındaki sıkıntılı günleri çok net biliyorum. Neyse bu da ayrı bir konu elbet.) Sonuçta bir süre babam görevden ayrıldı.
Tabi bu sürede babamın yerine bakıverenler,  vekil öğretmenler sonra ilçeye tayin orada bir okul derken aynı yıl içinde 5- 6 öğretmen tanıdım sanırım. Aslında tanıdım da yanlış olur. Rüzgar gibi gelip geçtiler aklımda kalan belki 1- 2 tanesi...
Bunlar olurken okuma yazma konusu ne oldu... Tabi tahmin edebileceğiniz gibi hiç bir şey olmadı. Nasıl başladı isem aynı şekilde bitirdim. 
Ertesi yıl -şaka gibi- sistem değişti. Harf harf öğrenmeye çalışırken birden cümleler geliverdi önümüze. Ben ciddi bir geriye ket vurdum tabi. Tam olarak sıfır gelişme ile geçen bir yıl oldu. Ama o yılın bende çok anısı kaldı. 2. sınıftayız. Okuma yazma bilmeyen tek ben. (Üstelik de hocanın kızı) Öğretmen ara ara herkese okutuyor ben hep geçiliyorum. Benimle ayrıca ilgileniliyor mu hatırlamıyorum. Muhtemelen sınıfın aptalı, anlamayanı kabul edilip geçiştiriliyorum belki. (maalesef hala çok kolay yapılan bir damgalama bu ) 
Bir de yaramazım ki öyle möyle değil. Hani bu çocuk okumaz tezini tam anlamıyla doğruluyorum.
Evde babam arada ilgileniyor. Ama deli gibi korkuyorum o birlikte çalışma saatlerinden. Babam son derce sert bir öğretmen. Hele de konu kendi kızı olunca daha da bir geriliyor ortam. Anlamadığım zaman ses, vurgu, kelimeler değişiyor. Hiç işin içinden çıkamıyorum. Korkuyorum, siniyorum, susuyorum. Ablama ağbime aktarılıyorum. Ama onlar da kendi derslerimiz var diye atlatıyorlar. ( Böyle yazarken bile kendime çok acıdım şimdi ) Tablo belki o kadar korkunç değil ama o zamanlar ben küçüğüm boyum küçük dünyam küçük. Oysa benim dışımda her şey kocaman. babam çok uzun boylu, ağbim, ablam, büyük okul büyük bahçemiz büyük... ( yıllar sonra dönüp o bahçeyi gördüğümde hiç de öyle olmadığını görsem de...)
Yani o sene de fiyasko ile sonuçlandı benim açımdan. Ben tek tek okunan harflerin neden şimdi bir araya getirilip önüme konduğunu anlayamamışken, ben tek harfi okumakta zorlanırken arkadaşlarımın o yazıları nasıl çözebildiklerini keşfedememişken, ve tabi kendimi başarısız beceriksiz ve tabi aptal hissederken gelivermişti yıl sonu. 
Ve 3. sınıf ...( Sınıfı nasıl geçiyorum bilmiyorum. Hocanın kızı olduğumdan belki sınıf numaralarım ilerliyor ama ben hep aynı yerde sayıyorum. )
Başka bir öğretmenim var yine... Ama bu kez beni sevdiğini hissediyorum sanki. Sanki kırmamaya çalışıyor beni. Sanki daha bir özen gösteriyor. Birlikte yaptığımız bir çalışma hatırlamıyorum yine ama sınıfta daha iyi hissediyorum kendimi...
Bir gün babamla öğretmenin konuşmalarına geriden şahit oluyorum. Hani oradan geçerken benden bahsettiklerini duyuyorum ve durup bir köşede dinliyorum yalan yok. Ve yanlış bir davranış olsa da yaptığım hayatımın bir dönüm noktası olacak kadar etkileniyorum. 
Öğretmenim " sabırlı ol hocam diyor. O patlayacak yakında. Ben ona güveniyorum. Çok az kaldı. Birden çözülecek. Bak görürsün." Bir çiçeğe benzetiyor beni. Tomurcuk ve açılacak diyor.
Kelimelerle ifade edilemeyecek kadar iyi hissediyorum kendimi. Ağzım kulaklarıma varıyor. Kalbimin hızla çarpmaya başladığını hissediyorum. Gizliden gizliye duyduğum bu sözlerden müthiş etkileniyorum.Ve belki gerçekten hayatım değişiyor. Nasıl değişmesin kulaklarımla duyuyorum. Evet diyorum ya birileri beni önemsiyor. Birileri bana güveniyor. Eminim duruşum değişiyor. 
Öylesine net hatırlıyorum o duvarın kenarında dikildiğim anı. O hisler hala sıcak..
Sonra... sonra ne kadar geçiyor üzerinden bilmiyorum ama çok değil.. öğretmenim haklı çıkıyor. Gerçekten de aniden patlıyorum. Gerçekten bir tomurcuk gibi patlıyorum. Ve gerçekten birden oluyor hepsi. 
Bir gece elime aldığım kitabı aniden okumaya başlıyorum yüksek sesle. Hiç hecelemeden, hiç teklemeden, hiç duraksamadan. Babamın şaşkın bakışlarını annemin gözlerindeki gururu hatırlıyorum. Ve kendimdeki  dik omuzları... 
O öğretmenim beni sevmişti biliyordum ve onu haklı çıkaracaktım. Ve işte şimdi başarmıştım. 
İşte bundan sonrası da özellikle annem için kabus gibi günler oldu sanırım :)
O 3 yıl o kadar ezik yaşamanın ve herkes okurken anlamadan bakmanın acısını ve boşluğunu o kadar çok hissetmişim ki okumaya başlar başlamaz nerdeyse kök söktürdüm.
Düşünsenize çocuğunuzla yolda yürüyorsunuz ve belki acele bir işiniz var bir yere yetişiyorsunuz ve çocuğunuz yolda gördüğü her türlü yazılı basılı kağıdın önünde saygı duruşunda bulunuyor. Her türlü yazılı kaynağı çöküp okumaya çalışıyor... çamurlara bulanmış kağıtları görmek için çamurun etrafında turlar attığımı hatırlıyorum. ama en çok annemin beni, çömeldiğim yerden koparmak için kolumu çekerkenki hali gözümün önünde. Zavallı anneciğim yol boyu kim bilir kaç kere bu çekiştirmeyi yapmak zorunda kalıyordu. Ve benim yüzümden uzun bir süre hiç bir yere zamanında gidemedi.  :)
Ve tabi aç kurtlar gibi evdeki kitaplara saldırdığımı hatırlıyorum. O zamanlar şimdiki kadar zengin çocuk kitapları da yok. Olanları alacak zenginlikte yok. Dolayısıyla ne bulursanız onu okuyorsunuz. Bende boyumdan büyük kitaplar okuduğumu hatırlıyorum. 8 - 9 yaşımda elimde klasikler... Okurdum okurdum ama hiç bir şey anlamazdım tabi... Yine de itiraf edeyim " karizmatik bir görüntü" olurdu.  :)
Ha birde kitap okurken dünyadan soyutlardım kendimi. Duymaz, görmez adım söylenmediği sürece kafamı kaldırıp bakmazdım. Özellikle dayımın " aynı odanın içinde hiç bir şeyden etkilenmeden okuyabiliyor ya helal olsun" şeklinde beni başkalarına örnek göstermesi var ya...  Havamdan geçilmezdi desem yeri var....

Daha önceki yazımda da paylaştığım gibi... Okumak güzeldir, yararlıdır ve bakın havalıdır da... Mutlaka okumayı sevdirin diye...

Yıllar sonra bile o günleri hiç unutmadım. Hiç hesapta yokken öğretmen oldum ve o anı benim öğretmenlik kimliğimin oluşması oldu. Öğrencilerime mümkün olduğunca yakın, mümkün olduğunca dost oldum. Benimle rahatça konuşabilecekleri bir mesafe ve ortamlar hazırladım. Ve iyi bir dinleyici olmaya çalıştım. En önemlisi hemen hemen hepsi benden bu cümleyi duydu  "SANA GÜVENİYORUM." 

3 yorum:

  1. Bu da sevgili öğretmenimin yorumu oldu... Nasıl hala o günleri hatırlayıp gururlanmaz insan....
    "Değerli Ayşegül;Yazını o günleri anımsayarak okudum.Tüm eğitimcilerin örnek alması gereken bir anı, bir eğitim olayı. O yıl Milli Bayramda şiir de okumuşsundur. Burada öğretmeninin yaptığı tek şey, senin öz güvenini sağlayarak okuma arzunu ortaya çıkarmış.Bence eğitimin iki temel unsuru vardır:" SEVGİ ve GÜVEN" Bu iki unsur karşılıklıdır. Öğretmenin öğrencisini sevmesi ve güvenmesi; Öğrencilerin de öğretmenini sevmesi ve güvenmesi. Bunlardan biri eksik olursa amaca ulaşılamaz veya problemli bir sonuca varılır.Meslek yaşantımda öğrencilerime sert davrandığım zamanlar olmuştur. Ama her zaman onları sevmiş,her zaman onların yanlarında olmaya ve sorunlarını çözmeye çalışmışımdır.Bazı konular vardır ki öğrencilere açıklanamaz.Sevgimi hiç bir zaman açıkça belirtemedim. Buda benim bir eksiğim. Müfettişliğim de tecrübelerimden de yararlanarak öğretmen arkadaşlarıma rehberlik yapmaya çalıştım. Bilhassa aday öğretmenlerime. Bir anımdan bahsedeceğim: "Teftiş ettiğim öğretmenlerden biriyle yıllar sonra başka bir okulda karşılaştım. Bana dedi ki; 'Daha önce beni başka bir okulda teftiş etmiştiniz. İlk yılımdı. Öğrencilerim sınıfın seviyesinde değildi.Teftişten sonra bana i ' Öğretmenim öğrencilerin üzerinden örtüyü kaldırmışsınız. Yolunuza devam edin' dediniz. 'Bu sözleriniz beni motife etti. Yıllar sonra okuldan ayrıldığımda Öğrencilerim ve veliler beni göz yaşları ile uğurladılar. Hatta tayinimi durdurmaya çalıştılar". Ayşegül, hedeflerine varmak için hiç yorulmadan, Atatürk İlkeleri doğrultusunda yoluna devam et. Yolun aydınlık olsun. sevgilerimle."

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Öğretmenim... Sadece sizi tanımak, elimden tutmanız başlı başına hayatımın dönüm noktalarındandı... Yıllar sonra bile sizinle ilişkimizin devam etmesine izin vermeniz, sohbetlerinizle, paylaşımlarınızla beni büyütmeye devam etmeniz mutluluk verici idi... Hatta beni Ankaralarda bulmanız, işyerime ziyarette bulunmanızla nasıl da gururlanmıştım...Ve şimdi bu yazıyı yazmanız ve yorumunuz onur verici... Ve ben sadece teşekkür edebiliyorum size... Saygılarımla...

      Sil