Bir süre kurucu ortaklarından olduğum bir dersanede ve ardından da kolejde yöneticilik yaptım. Uzun ve yorucu saatler geçirirdim her gün. Ve her gün bir öncekinden kısa gibi gelirdi. Hiç bitmeyen işler, sorunlar, sorular... Yorgunluklar, başağrıları...
Özellikle de kuruluşumuzun ilk yılında. Her şey yeni herkes yeni iken bir şeyleri düzene koyma, sistemi oturtma mücadelesi verirken...
Çok yorucu, çok yoğun geçen günlerde üzerine de bir takım sıkıntılar oldu ve canım sıkıldı ise odadan çıkar öğrencilerin etüt yaptığı çalışma salonunu, sınıfları dolaşırdım. Bu anlardaki dolaşmalarım kesinlikle amaçlı olurdu. Ancak bu amaç sanıldığı gibi öğrencileri kontrol, çalışmalarının takibi durumu değildi. (Tamam tamam itiraf ediyorum bu nedenlerle de dolaştığım çok olurdu ama :) böyle zamanlarda değil )
Bazen o kadar ters giderdi ki işler, o kadar sarpa sarardı ki durum ya da o kadar şikayetçi olurdu ki insanlar, koridorlarda dolaşırken bir sürü soru da bana eşlik eder hale gelirdi.
" Ben ne yapıyorum?" " Ben neyi yanlış yapıyorum?" " Bu konum için doğru kişi değil miyim? " " Çekilmeli miyim?" "Sadece öğretmen olarak devam mı etmeliyim?" " İyi bir idareci miyim?"
Neden dolanıp duruyordum koridorlarda sınıflarda peki?
Çünkü...
Devam edip etmemeye karar vermeye çalışıyor ve bununla ilgili kanıtlar arıyordum aslında...
Ve devam edeceksem eğer kendimde bu gücü tekrar bulma mücadelesini veriyordum.
Hatta belki şarz olmaya çalışıyordum en iyi açıklama olabilir...
Peki ne bulmak için dolaşıyordum?
Çok basit aslında tüm dersanelerde okullarda koridorlarda sınıflarda ne bulur insan....
Öğrencileri, öğrencilerimi özellikle de bazı öğrencileri arıyordu gözlerim tüm sınıflarda...
Neden özellikle de bazı öğrenciler... Ki onlar benim onları aradığımı ve gördüğümde bende değiştirecekleri şeylerden tamamen habersizken hemde...
Çünkü o öğrenciler daha önceki yıllardan başka ortamlardan, belki başka dersanelerden de tanıdığım, nasıl öğrenci olduklarını bildiklerim idi. Ve daha önceki dönemlerde derslere doğru düzgün girmeyen, devamsızlıkları tavan yapmış olan, öğretmenlerle sürekli papaz olan, dersleri kaynatan, hani yaka silkilenlerden...
Sonra özellikle o ilk yılımızda o tip öğrencileri bir etüt odasına kapanmış ders çalışırken görmek, bazen gelen geçeni, hatta benim yanlarına kadar geldiğimi bile fark etmediklerini görmek, çözdükleri teste kendilerini nasıl kaptırdıklarını izlemek, arkadaş ilişkilerine sınır koyduklarını, cep telefonu dahi kullanmadıklarını bilmek...
Birden omuzlarım dikleşir, başımı kaldırırdım. Gözlerimde bir gurur, içimde bir heyecan ve iyi duygular oluşurdu hemen. Ve bir süre bir yere yaslanır sessizce izlerdim onları ve iyice şarz ederdim kendimi... Sonra döner ve merdivenlerden hızlıca iner ve belki saatlerce kalkmayacak şekilde masama oturur ve işe koyulurdum tekrar...
"Evet derdim ya, iyi şeyler oluyor, Evet çok olumlu sonuçlar var, Evet bu çocuk düzeldi ise, bu çocuk dersanede devamsızlık yapmıyorsa, bu çocuk dersaneden gecenin geç saatlerine kadar çıkmıyorsa nerdeyse " hadi gidin de artık bizde gidelim evimize diyecek hale geldi isek (hatta inanın personelden önce gelip " ya neden geç açıyorsunuz dersaneyi" dedikleri günler dahi olmuştu), bu çocuk gelip teşekkür ediyorsa... bu çocuğun ailesi "Hocam inanamıyoruz biz daha önce bu çocuk ne okula giderdi ne dersaneye ... gerçekten her gün dersanede mi?" diye arayıp soruyorsa...Ve gerçekten her gün hatta dersanenin tatil günü olan pazartesileri dahi dersanede ise...
Özellikle de kuruluşumuzun ilk yılında. Her şey yeni herkes yeni iken bir şeyleri düzene koyma, sistemi oturtma mücadelesi verirken...
Çok yorucu, çok yoğun geçen günlerde üzerine de bir takım sıkıntılar oldu ve canım sıkıldı ise odadan çıkar öğrencilerin etüt yaptığı çalışma salonunu, sınıfları dolaşırdım. Bu anlardaki dolaşmalarım kesinlikle amaçlı olurdu. Ancak bu amaç sanıldığı gibi öğrencileri kontrol, çalışmalarının takibi durumu değildi. (Tamam tamam itiraf ediyorum bu nedenlerle de dolaştığım çok olurdu ama :) böyle zamanlarda değil )
Bazen o kadar ters giderdi ki işler, o kadar sarpa sarardı ki durum ya da o kadar şikayetçi olurdu ki insanlar, koridorlarda dolaşırken bir sürü soru da bana eşlik eder hale gelirdi.
" Ben ne yapıyorum?" " Ben neyi yanlış yapıyorum?" " Bu konum için doğru kişi değil miyim? " " Çekilmeli miyim?" "Sadece öğretmen olarak devam mı etmeliyim?" " İyi bir idareci miyim?"
Neden dolanıp duruyordum koridorlarda sınıflarda peki?
Çünkü...
Devam edip etmemeye karar vermeye çalışıyor ve bununla ilgili kanıtlar arıyordum aslında...
Ve devam edeceksem eğer kendimde bu gücü tekrar bulma mücadelesini veriyordum.
Hatta belki şarz olmaya çalışıyordum en iyi açıklama olabilir...
Peki ne bulmak için dolaşıyordum?
Çok basit aslında tüm dersanelerde okullarda koridorlarda sınıflarda ne bulur insan....
Öğrencileri, öğrencilerimi özellikle de bazı öğrencileri arıyordu gözlerim tüm sınıflarda...
Neden özellikle de bazı öğrenciler... Ki onlar benim onları aradığımı ve gördüğümde bende değiştirecekleri şeylerden tamamen habersizken hemde...
Çünkü o öğrenciler daha önceki yıllardan başka ortamlardan, belki başka dersanelerden de tanıdığım, nasıl öğrenci olduklarını bildiklerim idi. Ve daha önceki dönemlerde derslere doğru düzgün girmeyen, devamsızlıkları tavan yapmış olan, öğretmenlerle sürekli papaz olan, dersleri kaynatan, hani yaka silkilenlerden...
Sonra özellikle o ilk yılımızda o tip öğrencileri bir etüt odasına kapanmış ders çalışırken görmek, bazen gelen geçeni, hatta benim yanlarına kadar geldiğimi bile fark etmediklerini görmek, çözdükleri teste kendilerini nasıl kaptırdıklarını izlemek, arkadaş ilişkilerine sınır koyduklarını, cep telefonu dahi kullanmadıklarını bilmek...
Birden omuzlarım dikleşir, başımı kaldırırdım. Gözlerimde bir gurur, içimde bir heyecan ve iyi duygular oluşurdu hemen. Ve bir süre bir yere yaslanır sessizce izlerdim onları ve iyice şarz ederdim kendimi... Sonra döner ve merdivenlerden hızlıca iner ve belki saatlerce kalkmayacak şekilde masama oturur ve işe koyulurdum tekrar...
"Evet derdim ya, iyi şeyler oluyor, Evet çok olumlu sonuçlar var, Evet bu çocuk düzeldi ise, bu çocuk dersanede devamsızlık yapmıyorsa, bu çocuk dersaneden gecenin geç saatlerine kadar çıkmıyorsa nerdeyse " hadi gidin de artık bizde gidelim evimize diyecek hale geldi isek (hatta inanın personelden önce gelip " ya neden geç açıyorsunuz dersaneyi" dedikleri günler dahi olmuştu), bu çocuk gelip teşekkür ediyorsa... bu çocuğun ailesi "Hocam inanamıyoruz biz daha önce bu çocuk ne okula giderdi ne dersaneye ... gerçekten her gün dersanede mi?" diye arayıp soruyorsa...Ve gerçekten her gün hatta dersanenin tatil günü olan pazartesileri dahi dersanede ise...
Evet evet ben çalışmalarımın karşılığını alıyordum, aldım ve biliyorum ki alacağım. Belki birileri anlamıyordu, anlamadı ama anlayan birileri vardı ve hep olacaktı... Eğer ben pes edersem, eğer ben çekip gidersem, eğer ben kaçarsam onlara haksızlık etmiş olacaktım.
Onlar benim şarzım öğrencilerimdi... Ben onlarla hep devam edecek gücü buldum. En kötü zamanlarımda (belki bir gün paylaşacağım) en büyük acılarımda bile.. Onlar hep yanımda idi...
Onlar benim şarzım öğrencilerimdi... Ben onlarla hep devam edecek gücü buldum. En kötü zamanlarımda (belki bir gün paylaşacağım) en büyük acılarımda bile.. Onlar hep yanımda idi...
İsimleri farklıydı tipleri farklıydı ama onlar hep aynı idi aslında... Elini uzattığında kolunu yakalayan ve hiç bırakmak istemeyenlerdi... Öylesine sarılan, öylesine saranlardı...
Yani hepimizin şarzının tükendiği hepimizin çöktüğü zamanlar oluyor dostlar...
" Hocam hep gülümsüyorsunuz" denmesine rağmen benim de tükenmişliğim oluyor elbet. İşte ben o anlarda beni neyin ayağa kaldıracağını biliyorum.
Yani hepimizin şarzının tükendiği hepimizin çöktüğü zamanlar oluyor dostlar...
" Hocam hep gülümsüyorsunuz" denmesine rağmen benim de tükenmişliğim oluyor elbet. İşte ben o anlarda beni neyin ayağa kaldıracağını biliyorum.
Peki ya siz? Siz tükenmişliklerinizde ne yapacağınızı biliyor musunuz? Sizin şarzınız nasıl doluyor?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder