Babam çok ataerkil bir aile reisiydi. Evde olduğu pazar günleri büyük bir masanın çevresinde otururduk ve babam, ona o gün öğrendiğimiz yeni bir şeyi anlatmadan masadan kalkmamıza izin vermezdi. Masaya oturmadan önce ellerimizi yıkarken, kardeşlerime "Bugün ne öğrendiniz ?" diye sorardım. "Hiçbir şey" diye yanıt verdiklerinde, "Evet ama bir şey öğrenmemiz gerekiyor" derdim ve hemen gidip bir ansiklopedi karıştırır, sözgelimi, Nepal'in nüfusunun 1 milyon olduğu gibi bir şeyi öğrenir, masaya otururduk. Yemek boyunca da öğrendiğimiz bir şeyi düşünürdük. Ne nefis yemekler yerdik. Annem yaşamı boyunca yemek tarifleriyle ilgilenmemişti. Pişirdiği taze fasulye , masanın ortasında öylesine kocaman bir yığın oluştururdu ki, karşımda oturan kızkardeşimin yüzünü göremezdim. Yemeğini bitirince babam tabağını iter ve bana dönerek "Felice, bugün ne öğrendin bakalım ?" diye sorardı. Ben de "Nepal'in nüfusu..." diye başlardım.
Hiçbir şey o adamın gözünde önemsiz değildi. Sonra anneme dönüp, "Hanım, sen biliyor muydun..." derdi. Biz de onlara bakıp "Ne garip insanlar!" derdik. Arkadaşlarımıza "Annene ve babana Nepal'i anlatmak zorunda kalıyor musun?" diye sorardık. Onlar da "Bizimkiler bizim birşeyi bilip bilmememize aldırış etmiyorlar ki" derlerdi. Ama size bir sıırımı daha vermek istiyorum : Bugün bile Felice, yatağa girip çarşafların arasında keyifle kıvrılıp uyumak üzereyken, ne denli yorgun düşmüş olursa olsun, kendi kendine "Felice, bugün ne öğrendin?" diye soruyor. Bu soruyu yanıtlayamazsa, kalkıp bir ansiklopedi karıştırarak yeni bir şey öğrenme gereği duyuyor. Eğitim bu demektir belki de. Kim bilir?"
Yaşamak, Sevmek ve Öğrenmek - Leo Buscaglia
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder